Blog için aklıma röportajlar serisi geldiğinde çok heyecanlandım. Çünkü neredeyse her gün instagram sayfamızdan İskoçya’ya nasıl taşındığımızı soran mesajlar alıyorum. İlk röportajımızda İskoçya`dan Dünya’ya açılan kasnak sanatçısının hikayesi var.
İskoçya’dan Dünya’ya Açılan Türk Sanatçı
Çayınız, kahveniz hazırsa ilk konuğum ile başlayalım… Kasnağını tuval gibi kullanan, İskoçya’dan tüm dünyaya ulaşan bir sanatçı; Sıla Gür.
Ama bundan daha öte kendisinin yeri bende çok ayrıdır. İskoçya’ya taşındığımız ilk yıl tanıştığım ilk Türk olmuştu kendisi. Bizim yollarımızı kesiştiren şey ise yine instagram hesabım olmuştu. Nelere kadirsin ey instagram :)).
İlk tanıştığım insanın böyle tatlı bir insan olması da büyük şans ayrıca. Sözü daha fazla uzatmadan hemen sorulara geçiyorum.
İskoçya’ya taşınmaya nasıl karar verdin?
İskoçya’ya ilk defa 2016 senesinde evlilik yıl dönümümüz için gelmiştik.
Edinburgh’da geçirdiğimiz 4 gün gerçekten büyüleyiciydi. Şehrin tarihi dokusuna hayran kalmıştım. Eşimin ise iş için defalarca İskoçya’ya gelmişliği vardı zaten. O dönemler yurt dışında yaşama fikri de aklımızdaydı. Ankara Antlaşması vizesine ertesi sene başvururken İskoçya için başvurmuştuk. İş planımız tamamen bunun üzerineydi, hayallerimizde…
İskoçya maceranızdan kısaca bahseder misiniz? Nasıl oldu?
Eşim Ferit uzun yıllar İstanbul’da, başta İskoç viskisi olmak üzere, alkollü içki ithalatı yaptı. İskoçya’nın önde gelen 10’a yakın damıtım evinin viskilerini Türkiye’ye getiriyordu. Gerek Türkiye’de, gerekse İskoçya’da sektörün bilinen bir ismi olmasının ötesinde bu işi tutkuyla, severek yapıyordu. Haliyle bizim iş planımız, yerleşip yaşayacağımız yer en başından belliydi.
Başta Fıfe bölgesinde, Edinburgh’a yarım saat mesafede bir sahil kasabasına yerleşmiştik. Ferit damıtım evlerine ihracat danışmanlığı yaparken ben de full time 1 yaşındaki kızımıza bakıyordum. İlk 1,5 senemiz öyle geçti.
Bir haftasonu seyahatimizde Inverness e gittik. Ben o kadar beğendim ki şehri, ‘Biz neden burada yaşamıyoruz?’ dedim 🙂 Ortasından nehir geçen, küçük ama bir o kadar her şeyin olduğu bir şehirde çocuk büyütme fikri çok cazip geldi. Hemen sonra Highland bölgesinin başkenti olan Inverness’e taşınmaya karar verdik. Hem damıtım evlerinin büyük çoğunluğu bu bölgedeydi ve onlara yakın olmak daha mantıklıydı, hem de çocuk büyütmek için idealdi.
Ardından pandemi oldu. Bu dönemde Inverness’de kendi viski dükkanımızı açmaya karar verdik. Yasakların yavaş yavaş kalkmaya, hayatın normale döndüğünü görmeye başladığımız noktada dükkanımızı açtık. Inverness aynı zamanda çok fazla turist ziyaretçisi olan bir şehir. 2,5 senedir dükkanımızda dünyanın her yerinden ziyarete gelen, sayısız insanla sohbet edip, viski tadımı, damıtım evi turları yapıp, onlara iskoç viskisini, üretim süreçlerini, farklarını ve tabiki bizim hikayemizi anlatıyoruz.
İskoçya’ya alışma süreciniz nasıl geçti?
Ben geçmişte 3 sene Amerika’da, eşim de 3 sene İngiltere’de yaşamıştı. İkimiz de yıllarca yurtdışı bağlantılı işlerde, yabancılarla çalıştık. İkimiz için de adaptasyon süreci dil ve hayat tarzı anlamında zor olmadı açıkçası.
Ferit buranın kültürüne daha hakim ve deneyimliydi. Benim için ise bazı şeyler çok farklı, şaşırtıcıydı.
Mesela her şeyin bu kadar yavaş ilerliyor olması, prosedürler, insanların çalışmayı sevmemesi…gibi konular hem Türk ruhuma, hem de Amerika daki tecrübelerimle tamamen zıt. Belli bir süre sonra hiç birine şaşırmıyorsunuz da :))
Yeni taşınan birine adaptasyon sürecini en yumuşak şekilde atlatması için bir önerin var mı?
Eğer yurtdışında yaşıyorsan mümkün olduğunca oranın insanlarına karışman gerekir, aksi taktirde asla oraya ait hissetmezsin ve yalnız kalırsın. En kötüsü acaba dönsek mi düşüncesi aklından çıkmaz. O yüzden yeni taşınan biri mümkünse biran önce bir yerden başlamalı buradaki hayatı yaşamaya, insanlarla kaynaşmaya. Bu, işe girmek olabilir, spor derslerine gitmek olabilir Veya ilgi alanı olan şeyin workshopu- kursu olabilir, çocuğunun arkadaşlarının ebeveyleriyle organizasyonlar olabilir, gönüllü projeler olabilir…
Yaşamak için İskoçya’daki en güzel şehir hangisi sence? Neden?
Yaşamdan beklentinize bağlı.
Çocuksuz çiftler için, gençler, bekarlar için kesinlikle Glasgow en güzel şehir. Hareketli gece hayatı, yeme içme mekanları, kültür sanat, konserler…Glasgow’da.
Küçük çocuklu aileler ve yaşlılar için en güzel şehir ise bence Inverness. Outdoor yaşam stili, kampçilik, doğa ile iç içe yaşam, sakin huzurlu bir hayat Inverness’de.
Ama benim her zaman favorim Edinburgh 🙂 Hem küçük hem büyük bir şehir. Kararında kozmopolit bir nüfus, hem tarihi, hem modern bir şehir. İsteseniz her yerine yürüyerek gidebileceğiniz, ama bir o kadar da her şeye sahip bir şehir.
İskoçya’nın sevdiğin ve sevmediğin yanları nedir?
Sevdiğim…İnsanları. Öyle yardımsever, öyle temiz kalpliler ki. Ben buradaki komşularımızdan, arkadaşlarımızdan gördüğüm nezaketi, yardımlaşmayı, bonkörlüğü ömrümde görmedim.
Ve tabiki akıllara durgunluk veren bakır doğası.
Sevmediğim… Bir Antalyalı olarak havası. Burada 4 değil 3 mevsim yaşanması. Evet. Yaz yok! 🙂
İskoç yemeklerini seviyor musun?
Haggis en bilinen İskoç yemeğidir. Bol sakatat içeren bir yemek, ağzıma bile sürmedim desem yeridir 🙂
Geyik eti gibi av hayvan etlerinden de yemekler meşhur. Benim aram pek iyi değil onlarla da.
Ama özellikle batı yakasının çok güzel açık deniz balıkları, deniz mahsulleri muhteşem taze ve lezzetli oluyor, ona varım. Oban ve Ullapool’a yolu düşen denemeli.
Bildiğim kadarıyla yakın bir İskoç dostun var. İlişkinizi nasıl buluyorsunuz? Bir arkadaş ilişkisinde bile olsa kültür farkı hissedilebilir diye düşünüyorum. Bu konuda görüşlerin nedir?
Buradaki en yakın dostum İskoç. Kızlarımız parkta birlikte çok güzel oynuyorlardı, biz de sohbete başladık. Telefonlarımızı kaydettik falan. Hem kızların, hem bizim enerjimiz öyle güzel tuttu ki, git gide daha fazla görüşmeye, birbirimizin evine gidip gelmeye başladık. Kızlar aynı ilk okula başladı sonra. Evler yakın. Kafalar uyuşuyor. Bizim dostluğumuz da öyle pekişti zamanla.
Eğer bir insanla enerjiniz tutuyorsa, birlikte bir espiriye kahkahayla gülebiliyosanız ya da yeri geldiğinde duygulanıp gözleriniz doluyorsa aynı anda, sizin hangi ülkeden, hangi dilden, hangi kültürden geldiğinizin hiçbir önemi kalmıyor. Bu biraz şans işi.
Gelelim Jolly Hoops’a yani senin tuval gibi kullandığın kasnaklara!
Bu işi yapmaya nasıl karar verdin?
Lisede Güzel Sanatlar Lisesi resim bölümü okudum. Üniversitede Moda ve Tekstil Tasarımı, sonra da Amerika’da Fashion Styling eğitimi aldım.
İskoçya’ya taşınmadan önce tasarımcı olarak çalışıyor, bir yandan da kişisel sanat çalışmalarıma devam ediyordum. Özetle ben üretken ve yaratıcı olmayı seven biriyimdir. Buraya taşındığımız sene zamanımın büyük kısmı bebek bakımı ve ev işleriydi. Hiç bana göre değildi, o yüzden ‘biran önce bir şeyler yapmam, sanatla uğraşmam lazım’ dedim.
Bu fikri böyle bir işe dönüştürme sürecin nasıl gelişti?
Ev işi yapmaktan sıkıldığım o dönemde Pinterest’de bir sanatçının çok modern, mimarı skeç gibi bir nakış çalışmasını gördüm. Bayıldım! Bu kadar eski bir tekniğin böyle modernize edilmesi fikri bana çok ilham verdi. Hemen denemek istedim, malzemeleri sipariş ettim.
Aklımda basit, çizgisel, modern figürler yapıp Edinburgh’da hediyelik eşya mağazalarına satma fikri vardı. Highland öküzü, gayda çalan adam figürü gibi turistik şeyler denedim. Kimse ilgilenmedi, maillerime cevap dahi vermedi 🙂 İnstagram hesabı açtım kendime, 30 arkadaşım beni takibe başladı. Turistik figürleri bırakıp çiçekler, kuşlar, balıklar yaptım. Ama beni kesmiyordu bu işler. Sonra ilk kadın figürümü çalıştım birgün. Kazağı, kot pantolonu, kumaş kıvrımları vs önceki yaptıklarımdan çok farklıydı ve çok ‘ben’di. Ertesi gün bir baktım 1000 takipçim var. Ne olduğunu anlamadım, bir baktım ki dünyanın en büyük iplik firması official hesabında benim işimi paylaşmış.
Sonraki günlerde hemen yeni bir kız çalıştım. Yorumlar, mesajlar ardı ardına yağmaya başladı. 3. 4. 5. çalışma derken kendime bir Etsy hesabı açtım ve işlerimi koydum. Hepsi anında satıldı. Sonrası çorap söküğü…
Her hafta bir yeni çalışma, dünyanın her yerinden gelen mesajlar, çizim aşamasında satılan işler, katlanarak artan takipçi sayısı, dergi röportajları, özel siparişler, yoğun talep üzerine online eğitimler…Ve bugün, bu büyülü serüvene başlayalı 5 sene olmuş, hala her yeni başladığım işte müthiş bir tutkuyla ve heyecanla o iğneyi elime alıyorum inanın. Keşke daha çok vakit ayırabilsem, daha çok üretsem.
Ürettiğin ürünler gerçekten muhteşem. Bu sebeple çocukluğunda görsel olarak neler etkilendin gerçekten merak ediyorum.
Bu soru çok hoşuma gitti. Benim işlerimde hep bir moda, stil vardır. Bu tabiki tüm geçmişim, iş tecrübelerim, eğitimlerimin harmanı. Ama asıl beni o yolculuğa çıkaran şey sanırım çocukluğumda hayranlıkla izlediğim Beverly Hills Teens çizgi filmi, bir de Cesur ve Güzel dizisi (90’larda çocuk olanlar hatırlar ikisini de) Ve tabiki ilkokulda başlayan moda çizimlerim, Barbie’lerime diktiğim kıyafetler.
Kasnaklarında en vazgeçilmez şeyin nedir?
Havalı, modern, tarz sahibi kadınlar.
Sence Türkiye’de yaşıyor olsaydın bu işte bu kadar ilerleyebilir miydin?
Olabilirdi tabiki. Sonuçta benim kendimi duyurduğum platform sosyal medya oldu, nerede yaşadığınızın önemi olmayan bir yer orası. Ama tabiki o platformda iletişim dilimin İngilizce olması daha geniş bir kitleye hitap etmemi sağladı.
Senin gibi nakışla ilgilenenler için online kurs veriyor musun?
Evet. İki tane online kursum var. Biri saç üzerine, diğeri Kot kumaşı, kıvrımları..vs
Her ikisinde de çok detaylı hem gösteriyorum, hem anlatıyorum. Yeni başlayanlar için bile takip etmesi kolay olsun istedim. Adım adım videolarla ilerliyoruz.
Eminim bu yazıyı okuyan herkes Sıla’yı ve kasnaklarını merak edecektir. Sıla’yı takibe alıp web sayfasına göz atmaya ne dersiniz!
https://www.jollyhoops.com/